Kürşat Salih YAMAN
İstikameti gözetenlerin müjdesi
Kur’an-ı Kerim’de, “Rabbimiz Allah’tır” deyip sonra istikamette bulunanlar üzerine; “korkmayın, üzülmeyin, vaad olunduğunuz cennetle sevinin..” diye meleklerin ineceği müjdelenmiştir. (Fussilet, 30)
Bu ayetteki “istikamet üzere oldular” manasına gelen “istekâmû” kelimesi için sahabe ve tabiînden değişik tefsirler gelmiştir. Bunlardan bir kısmını şöyle sıralayabiliriz:
Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmadılar; Ondan başka ilâhlara iltifat etmediler; Allah’a taat hususunda dosdoğru oldular, kendilerince kurnazlık yapıp yan çizmediler; amellerini Allah için yaptılar; farzları tastamam eda ettiler; Allah’ın emrine uymada sebat gösterdiler, Ona taatte bulunup günahlardan sakındılar; Allah’tan gayrısına yüz çevirdiler; geçici olandan el çekip, ebedi olanı arzuladılar.
Üç önemli unsur
İnsan nefsi, fıtratı itibariyle istikamet çizgisinden her an sapabilecek şekilde yaratılmıştır. Eğer vücutta bulunan üç önemli uzvu istikamet üzere tutma hususunda sebat ve kararlılık gösterilebilirse, nefsin sapması da engellenmiş olur.
Kalbin istikameti: İstikametin aslı, kalbi tevhid akidesinde sabit tutmaktır. Tevhid kişiye, marifet, haşyet, tevekkül, muhabbet gibi manevi kazanımlar sağlar. Kalp bu güzel hasletler üzere müstakim olursa diğer uzuvlar da ona itaat hususunda müstakim olurlar. Bir hadis-i şerifte bu duruma işaretle şöyle buyrulmuştur: “Dikkat edin! Muhakkak ki vücutta bir et parçası vardır. O salah bulduğu vakit bütün vücut salah bulur. O bozulduğu vakit bütün vücut bozulur. Dikkat edin o, kalptir.” (Buharî)
Dilin istikameti: Dil, kalbi istikamette tutmaya yarayan en önemli uzuvdur. Denilmiştir ki dil kalbin tercümanıdır, yani kalpteki duyguları ifadeye döker. Peygamber s.a.v. Efendimiz’in şöyle buyurduğu rivayet edilmiştir: “Kulun kalbi istikamet bulmadıkça imanı; dili istikamet bulmadıkça da kalbi istikamet bulmaz.”
Görüldüğü üzere imanı istikamette tutmak kalbin, kalbi istikamette tutmaksa dilin istikametine bağlıdır. Belki de o yüzden Süfyan es-Sekafî r.a. Efendimiz s.a.v.’e “Benim hakkımda en çok korktuğun şey nedir?” dediğinde, Efendimiz, kendi mübarek dilini tutarak “İşte budur.” buyurmuştu. (Tirmizî)
Gözün istikameti: Kalbin istikamet veya sapmasına neden olan bir diğer uzuv da gözdür. Göz, kalbe tesir etmesi bakımından önemli bir organ. Çünkü göze çarpan her şey kalpte yankı bulur. Kalp gördüğü şeye karşı ya heveslenip meyledecek veya tiksinip ikrah edecektir.
Gözün haramlardan sakındırılması bu manada çok önemlidir. Çünkü harama bakmak kalbin günaha doğru meyletmesine sebebiyet verir. Bu da kalbin istikametini zedeler. O yüzden kutsî bir hadiste şöyle buyrulur: “Nazar (bakış), şeytanın zehirli oklarından bir oktur. Kim onu benim korkumdan dolayı terk ederse, kalbine öyle bir iman neşvesi ve tatlılığı atarım ki, onun zevkini gönlünün derinliklerinde duyar. (Taberânî)
Keramet istikamette
İnsanoğlunun istikamet üzere olması demek, olağanüstü olaylar göstermesi demek değildir. Kişinin imanında ve ibadetinde istikrar ve sebat göstermesi demektir.
Örneğin, ariflerden birine kerametin tarifi sorulduğunda “Doğru yolda yürümek kerametin ta kendisidir.” diye cevap vermiştir.
Ayrıca kişi halk içinde Hak ile olabiliyorsa, bu onun istikamette olduğunu gösterir. Kerametin uçup kaçmakta olduğunu zannedenlerden bazıları bir gün büyüklerden birini ziyarete gelmişler.
Aralarında şöyle bir konuşma geçmiş:
– Efendim falan zat su üzerinde yürüyor.
– Balık ve kurbağa da aynısını yapıyor.
– Falan zat havada uçuyor.
– Kuşlar da böyle yapıyor.
– Falan kişi bir anda doğudan batıya, batıdan doğuya gidip geliyor.
– Bunu İblis de yapıyor.
– Efendim, o halde kemal ve olgunluğun sizce anlamı nedir?
– Dışta halkla, içte Hak’la olmaktır.
Kaynak: Semerkand dergisi ( makalenin bir bölümünü alıntıladım )