Erenler Bahçesi – FUZÛLÎ

fuzuli

Musîbet-i Hasan ü mihnet-i Hüseyn-i
Şehîd Demî ki oldı gam-efzâ-yı tab’-i
Rasûl Tesellî dil-i pâk-i Rasûl içün Hak’dan
Beyân-ı kıssa-i Ya’kûb ü Yûsuf itdi nüzûl

Çeviri: Hasan’ın başına gelecek musibetle Şehîd Hüseyin’in karşılaşacağı felaketi, Hazret-i Muhammed öğrenip üzüldüğü zaman, Peygamber’in temiz yüreğini rahatlatmak için ulu Allah tarafından Yakub’la Yusuf öyküsü (Yusuf suresi) indirildi.

Vefâ Yokuşu

vefa

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Allâh’tan başka ahdine daha çok vefâ gösteren kim vardır?..” (Tevbe, 111)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allahım! Gücüm yettiği kadar ahdine ve va’dine sadâkat gösteriyorum” (Buhârî, Daavât, 16)

Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Ğafûr: Kulların günahlarını affederek örten, suçlarından ve hatalarından vazgeçip bağışlayan, mağfireti çok, af edişi sonsuz olan demektir.

Mehmed Âkif merhum, kızının nikâh akdine çok sevdiği ahbâbından olan Bosnalı Ali Şevki Efendi’yi de dâvet etmişti. Yaşlı hoca efendi bu dâvete biraz geç geldi ve gecikme sebebi olarak da, Vefâ Yokuşu’ndan çıktığını söyledi. Merhûm Âkif de, bu yerinde mâzereti, yerinde bir hakîkatle mezcederek mütebessim ve mânidar bir şekilde şöyle dedi:

“Hangi Vefâ Yokuşu’ndan bahsediyorsun hoca efendi? Nesl-i hâzır (şimdiki nesil) o yokuşu çoktan düzledi…”

Merhûmun hüzünle dile getirdiği ve âdeta “âh vefâ” dercesine ifâde ettiği gerçek, insanoğlunun en çok muhtaç olduğu vazgeçilmez bir haslettir. Bu hasleti gerçekleştirmenin güçlüğünü ifâde sadedinde Vefâ Yokuşu’nu çıkmanın güçlüğüne âit sözden istifâde sûretiyle telmihte bulunan Âkif merhum, bugünkü cemiyetimizi görse kimbilir nasıl feryat ederdi… Bugün, insanlar izleri silinmiş iyilikleri hatırına bile getirmemekte ve ekseriyetle “vefâ” kelimesi, âdeta ve sırf İstanbul’da bir semt adı olarak kalmış bulunmaktadır. (Osman Nûri Topbaş, Gönül Bahçesinden Son Nefes, Erkam Yay.)

Merhum Mehmed Akif Ersoy’un ruhuna bir Fatiha .

İlahiaşk bir nokta idi, Aşk her yerde

incimercan

Sevgilim, senin gönlün, inci ve mercan denizidir. Sen, incileri, mercanları dağıtmaya, saçmaya bak. Az harcayan nekeslere, hak yolu kapalıdır. Ten, sedef gibi ağzını açmış da âh ederek diyor ki: -Canın bile yol bulamadığı bir yere ben nasıl sığarım?

İstikamet Ehli

istikamet

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…İpliği güzel bir şekilde eğirdikten sonra bozan kadın gibi olmayın!” (Nahl, 92)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Her ne kadar tam olarak yerine getiremeseniz bile istikamet üzere olun.” (İbni Mâce, Tahâret 4; Dârimî, Vudû 2; Muvatta’, Tahâret 36)

Hz. Ebu Bekir istikameti Allah’a hiçbir şeyi ortak koşmamak, Hz. Ömer, emir ve yasaklar üzere dosdoğru hareket etmek; tilki gibi sağa sola yalpa yapmamak, Hz. Osman ameli Allah için riyadan uzak yapmak, Hz. Ali, doğru ve düzgün olmak; amel, söz ve özünde hata etmemek, diye tarif eder. Buna güç yetirmek kolay iş değildir.
İnsanoğlu hayat yolunda kendine talim edilen kuralları uygularken içten ve dıştan birtakım baskılarla karşılaşır. İçten gelen baskıların başında nefs vardır. Nefs daima “ben” merkezli düşünmeyi ve her meselede “ben”i öne çıkarmayı telkin eder. Dolayısıyla insan çıkar ilşkileriyle nefsani isteklerinde bu baskıyı fazlaca hisseder. Nefsanî isteklerin başında şehvet, hubb-i riyaset ve şöhret gibi zaaflar gelmektedir. Bastırılmış halde bulunan ve kontrol altında tutulan bu nefsani duygular, insanın mal ve makamla sınandığı zamanlarda; ya da bir başka ifade ile zengin olduğu veya kendisine idari bir takım tasarruflar sağlayan mansıb verildiğinde kuvvetle ortaya çıkmaktadır. (Prof. Dr. Hasan Kâmil Yılmaz, Altınoluk Dergisi Şubat-2010, Erkam Yay.)
Bütün güzellikler istikametle kemal bulur. O olmayınca bütün güzellikler çirkinleşir.

Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Aliyy: Pek yüce olan, beşerî tasavvurun tahayyül edeceği her şeyin ötesinde ve üstünde olan, kendinden daha üstün hiçbir şey olmayan, izzet ve şeref bakımından hükümranlığı ile en yüce olan demektir.

Günün Nasihati

İstikametten şaşmamak için nefsimizle, etrafımızla mücadele etmekte kolaylıklar bulmak kendi kendimize zulmetmemek için gereklidir. İlk evvela kötü arkadaşlardan ayrılmak, bizi günah işlemeye sürükleyen, vesile olan mekanlara gitmemek, sohbet meclislerine devam etmekle çözümler üretmeliyiz. Hata yapacağımız zaman bizleri uyaracak salih arkadaşlar edinerek kolaylaştırabiliriz. “Asra andolsun ki, hiç şüphesiz insan hüsrandadır. Ancak iman edenlerle salih amel işleyenler, bir de birbirine hakkı tavsiye edenler bunun dışındadır.” (Asr Suresi 103/1-3) diye buyuran Rabbimizin sözlerini unutmayalım.
Zira, bizleri sürekli öven değil, gerektiğinde şiddetle uyaran kişiler asıl dostlarımızdır. Halkın içinde Hak ile nasıl birlikte olunur öğrenmek ve reçetelerini uygulayarak istikamet üzere yaşamak nasip olsun cümlemize.

Şeytanı Hüzünlendiriyoruz

secde Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Kuşkusuz Rabbin katındakiler O’na kulluk etmekten kibirlenmezler, O’nu tesbih eder ve yalnız O’na secde ederler.” (Â’raf, 206)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kulun Rabbine en yakın olduğu hal secde halidir. İşte bu sebeple secdede çok dua etmeye bakın!” (Müslim, Salât 215. Ebû Dâvûd, Salât 148; Nesâî, Tatbîk 78)

İmam Muhammed İbnü’l-Arabî (ks) Ruhu’l-kuds adlı eserinde der ki:

“Namaz kılan kimsenin yaptığı davranışlardan şeytanı en çok perişan edeni secdesidir. Çünkü onun Allah’ın huzurundan kovulmasına sebep olan günahı, Âdem’e secdeden kaçınmasıdır. Çok secde yapmak ve secdeyi uzatmak şeytanı hüzünlendirir. İnsan namaz kılarken secde dışında şeytandan korunmuş değildir. Çünkü secde halinde olan birini gören şeytan günahını hatırlayıp hüzünlenir, dolayısıyla kendisiyle meşgul olarak secdedeki insanı aldatmaya fırsat bulamaz. Bu sebeple Rasûlullah (sav) şöyle buyurmuştur:

“Âdemoğlu secde ayetini okuyup secde edince şeytan ağlayarak uzaklaşır ve: “Bana yazıklar olsun! Âdemoğlu secde ile emrolundu. Secde edip cenneti kazandı. Ben de secde ile emrolundum, fakat ondan kaçınarak cehennemi hak ettim.” der.” (Müslim, İman 133; Müsned, II, 440)

Kul secdede İblis’in şerrinden korunmuştur, fakat nefsin şerrinden korunmamıştır. Secde halindeyken gönle gelen havâtırın hepsi ya rabbânî, ya melekî, yahut nefsîdir. Şeytanın bunda bir dahli yoktur. Kul secdeden kalktığı zaman İblis eski halini alır, üzüntüsü kaybolup seninle meşgul olmaya başlar. (İsmail Hakkı Bursevî, Rûhu’l-Beyan, 6.Cilt, 516. Sayfa, Erkam Yay.)

Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Bâtın: Mahiyeti gizli olan, gözlerden, idrak ve duygulardan aslını gizlemiş ve zâtıyla bâtın olan, demektir.

Günün Nasihati

Secde hali, kulun Rabbine en yakın ve O’nun rahmetini kazanmaya en elverişli olduğu zamandır. Bu sebeple secdede yapılan dua ve zikirlerin kabul edilme imkânı daha fazladır.

Hz. Mevlânâ da soğuk Konya kışlarından birinde gece Karatay Medresesine gider orada sabah namazına kadar teheccüd namazı kılar. Oğlu Sultan Veled, babasının biraz gecikmesi üzerine endişelenerek hemen medreseye gider. Orada gördüğü manzarayla irkilir. Babası, alnını medresenin taş zeminine koymuş için için ağlamakta derin derin niyazlar etmektedir. Omzundan tutup kaldırmak ister; fakat kaldıramaz; başı yere yapışmış gibidir sanki.

Biraz dikkatli bakınca kandil ışığı altında hayretle, Mevlânâ”nın gözyaşlarının donarak alnını taşa yapıştırdığını görür. Hemen bir ibrikle ılık su getirip secde yerine dökerek buzları çözer ve “Babacığım, sabah namazı vakti geldi” diyerek onu yavaşça ve hürmetle yerden kaldırır. O sırada derin bir vecdle kendinden geçmiş Mevlânâ dalgın gözlerle oğluna, “Yavrum beni Rabbimden ayırdın” anlamında “Yavrum bize kıydın” der. Çünkü Mevlânâ, Mesnevî”de seher vaktinde dökülen ihlaslı gözyaşlarının kalbe hayat veren nisan yağmurları misâli olduğunu belirtir. Daha çok ağlayanların kalplerinin daha diri olacağını ifade eder.

Böyle bir secdede şeytan hüzünlenmek değil de ne yapsın.

Allah’a secde et ve (yalnızca O’na) yaklaş. (Alak 19)

İlahi Aşk bir nokta idi… / Aşk her yerde

aşk

Aşk Nedir?

Hz. İbrahim’in ateşe atıldığı zaman ki teslimiyetidir.

Hz. Eyyub’un hastalığa karşı sabrıdır zaferidir.

Hz. Davud ’un sesidir eliyle demire şekil vermesidir.

Hz. Musa’nın Kızıldenizi ikiye bölen asasıdır.

Hz. isa’nın kokusunu bile hissettiği Son Peygamber’i müjdelemesidir.

Hz. MUHAMMED’in ALLAH’a olan teslimiyetidir.

Hz. Ebubekir’in sadakatidir.

Hz. Ömer’in adaleti bile hayran bırakan adilliğidir.

Hz. Osman’ın şeytanı bile utandıran hayasıdır edebidir.

Hz. Ali’nin cesaretidir ilmidir

Hz. Hüseyin’in haksızlığa karşı yürümesidir şehadetidir.

Yunus Emrenin cenneti istemeyip ALLAH’a
“Bana Seni gerek Seni” demesidir.

Çöllere düşen Mecnun’un gözlerinin dağlanmasıdır.

Bülbülün güle ötüşü ölen sahibin başında bekleyen attır aşk.

Ezan-ı MUHAMMED-i okununca felaha kurtuluşa koşmaktır.

Kur”an-ı Kerim okununca anlamasan bile onu kalbinde hissetmektir.

Gönülden gelen bir Kelime-i şehadettir.

ALLAH ve Rasulünün adı anılınca gözyaşı dökmektir.

İSLAM’ı doya doya yaşamaktır.

Ve Aşk;

Sadece kuru bi sevgi ya da sonu belli bir macera değildir.
CANAN la bir CAN olmaktır onu her gün daha fazla sevmektir

En Büyük Zenginlik

kkk

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“Zengin eden de yoksul kılan da O’dur.” (Necm, 48)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Kur’ân bir zenginliktir ki ondan sonra fakirlik olmaz (yâni ona sâhip olan en muazzam bir hazîneye sâhip olmuştur) ve ondan başka zenginlik de yoktur (yâni o ilâhî hazîne hiçbir maddî zenginlikle kıyas edilemez).” (Heysemî, VII, 158)

Hz. Ömer devrinde bir adam vardı. Onun kapısını çok aşındırır, yiyecek ve mal isterdi. Bir gün Ömer (r.a) ona:

“-Git, Allah’ın kitabını öğren!” dedi.

Adam gitti ve Hz. Ömer’in kapısından ayağı kesildi. Bir gün Hz. Ömer (r.a) o zâtla karşılaştı ve kendisine gelmediği için kızdı.

O şahıs ise şu muhteşem cevabı verdi:

“-Allah’ın kitabında, beni Ömer’in kapısından müstağnî kılacak şeyler buldum.” (Ali el-Müttakî, II, 284/4015)

Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Kaviyy: Pek güçlü, çok kuvvetli, tam bir kudret sahibi, hiçbir zaman aczin yol bulamadığı mutlak gâlip, her şeye gücü yeten demektir.

Günün Nasihati

Allah’ın kitabı Kur’ân-ı Kerîm en büyük zenginliktir.

Rahmetin Gazabına Galip Ya Rab!

kuran

 
Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“…Allah buyurdu ki: Kimi dilersem onu azabıma uğratırım; rahmetim ise her şeyi kuşatır…” (A’râf, 156)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Allâh Teâlâ varlıkları yarattığında, arşın üstündeki kitabına; Rahmetim gerçekten gazâbıma gâlibtir! diye yazmıştır.” (Buhârî, Tevhîd, 15)

Yüce Rabbimiz’in günahkâr kullara merhametini müjdeleyen dikkat çekici bir hâdiseyi İbn-i Abbas şöyle anlatmıştır:

Bir grup müşrik, adam öldürme ve fuhşiyâta dalma gibi ağır cürümleri işledikten sonra Rasûlullâh (sav)’e müracaat ederek:

“-Ey Muhammed! Bize anlattığın ve dâvet ettiğin esaslar gerçekten güzel şeyler. Eğer şimdiye kadar işlediğimiz günahların bir keffâreti olduğunu söylersen Müslüman oluruz,” dediler. Bunun üzerine şu âyet-i kerîmeler nâzil oldu:

“(Rahmân’ın seçkin) kulları, Allâh ile berâber başka bir ilâha yalvarmaz, Allâh’ın haram kıldığı cana haksız yere kıymaz ve zina etmezler. Kim de bunları yaparsa mutlaka cezâsını bulur. Kıyamet günü azabı katmerleşir ve o (azabın) içinde hor ve hakîr olarak ebedî kalır. Ancak tevbe ve îmân edip sâlih amel işleyenler başka! Çünkü Allâh bunların kötülüklerini iyiliklere çevirir. Allâh Gafûr ve Rahîm’dir.” (Furkân 68-70) (Müslim, Îmân, 193)

İşlemiş oldukları büyük günahlar yüzünden ümitsizliğe düşmüş olan bu insanlar, ilâhî müjdeler sâyesinde tekrar hayâta döndüler ve kurtuluşa erdiler.

Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Muksit: Adaletle hükmeden, bütün işlerini uygun ve denk olarak yerli yerinde yapan, mazlumların hakkını zalimlerden alan, her işinde dengeyi kuran demektir.

Günün Nâsihati

Affedilmek ümidiyle isyâna ve kötülüklere kalkışmamalı ! Zîrâ hesâbı geniş tutanların ekserisi zararlı çıkar. Her şeyde ölçülü olmak bir müslüman için en emin yoldur. Günahların fazlası kalbimizin mühürlenmesine kadar götürür, ibadetlerin aşırılığa kaçarak yapılması bir gün bıkıp terketmeye veya sorumluluğumuz da olan insanları, işimizi gücümüzü ihmal ederek kul hakkına girme ihtimali doğar. En doğru olanı ibadette, iletişimde, infakta, sadakada, duygularda kısaca yaşamın her anında dengeli olmak. Ne tefrit nede ifrata düşmeli. Çünkü her ikisinden günaha açılan bir kapı karşımıza çıkacaktır.

Gerçek Bayram

hac

Hacc ibadetlerini yapmaya giden din kardeşlerimizin heyecan ve gözyaşlarını tahmin edebiliyorum. Kabe’yi ilk görüşün sevincini dünyevi hiç bir sevinçle kıyas edemeyiz. Mescid-i Nebevi de ilk ziyareti hiç bir ziyaretle kıyas edemeyiz. Aşikar yaşanan büyük bir çekim gücü var. Hiçbir anı kaçırmamak için ayaklar sanki emir almış koşturuyor. Gerek tavaf için, gerek namaz için gerek ziyaret için. Mekkede Bayram demek Hacı olmak demektir. Tüm günahlardan arınmış, tertemiz olmuş yeniden Mescid-i Haram da bu kez daha mutlu tavaflar yapılır. O temizdir, temizleneni sever. O rahmettir, rahmete koşanları sever. O tevvabtır, af dileyenleri sever. O güzeldir, nuruyla güzelleşenleri sever. Hiç kirliyle temiz olan bir olabilir mi ?  Ya Rab !  Sen affedicisin, affetmeyi sevensin, tüm hacı adayı din kardeşlerimizi affet. Bizleri de o mübarek beldenin sınırları içinde edilen tüm duaların arasına al. Ümmeti Muhammed için açılan ellerde bizlere de yer ver. Senin gücün herşeye yeter. Hazinen bol ve sınırsız. Lutfun geniş ve kuşatıcı. Bizleri de merhametinle, şefkatinle kuşat. Din kardeşlerimizden ibadetlerini kabul et ve kolaylaştır. Onlara mebrur bir Hac nasip et. Makbul ve mübarek kıl. Bayrama eriştirip kurbanlarını kabul et. Amin

Cenâb-ı Hak buyuruyor:

“O gün ne mal fayda verir, ne evlâd! Ancak kalb-i selîm ile gelenler müstesnâ!..” (Şuarâ, 88-89)

Rasûlullah (sav) buyurdular:

“Bütün zevkleri kökünden yok eden ölümü çokça hatırlayınız!” (Tirmizî, Kıyâmet, 26)

Behlül Dânâ Hazretleri bayramı ne güzel târîf eder:

“Bayram, yeni elbiseler giyinmek için değil, ilâhî azâbdan kurtuluşa erip selâmet ve emniyette olabilmeyi sağlayacak merhamet tezâhürlerinin gerçekleşebilmesi içindir.

Bayram, güzel binitlere binmek için değil, hatâ ve günahları temizleyerek nefsi berraklaştırmak ve böylece Allâh’a götürecek bir kalb-i selîme sahip olmak içindir. ”

Bunun içindir ki, bayramın hakîkî mânâsı her fertte onun gönlüne göre tezâhür eder. Gönül ne kadar merhamet, muhabbet ve sürûr yüklü ise, bayram da o kadar engin ve ihtişamlı olur. (Osman Nûri Topbaş, İslam İman İbadet, Erkam Yay.)

Her Güne Bir Esma-ül Hüsna (Allah’ın En Güzel İsimleri)

el-Müteâlî: İzzet, şeref ve hükümranlık bakımından en yüce olan, aklın alabileceği her şeyden çok yüce olan, noksanlıklardan uzak, yücelik, şan, şeref, kuvvet ve kudret sahibi olan demektir.

Günün Nasihati

Hakîkî bayram ki, ezelle ebed arasında rûhun bir gurbet diyârı olan bu dünyâda, yaşanan bir kulluk ve takvâ imtihânından sonra Rabbin lutfettiği mübârek bir sevinç günüdür.

Seni sevmemden sana ne?

gaflet

Uyumak, çoklarınca gaflet alâmetidir. Çünkü onlara göre uyumak, unutmak demektir.

***Buna mukabil bazı hak âşıkları hiç uyanmak istemezler, çünkü sevgiliden ayrılmak istemezler. Sevgili onlara hep düşteyken gelir; uykudayken… Vahyini, ilhâmını, merhabasını düş aracılığıyla lütfeder.

Bûseleri —zannedildiğinin tam da aksine— ‘uyanıklar’ için değildir; uyuya kalanlar içindir; yârin penceresinin önünde nöbet tutmaktan yorulup bir kaldırım kenarına kıvrılanlar için…

Bazı âşıkların tabiatı böyledir. Sevgilinin yüzüne uyanıkken değil, uyurken bakabilirler ancak! O yüzü ayık hâlde değil, aksine sarhoşken seyredebilirler.

Karşılık alamamaktan değil, almaktan korkarlar. Uyanmaktan… Ayılmaktan…

En nihayet, fazla sıkıntıya gelemezler, ve “Wilhelm Meister”ın girişinde, Goethe’nin dediği gibi derler:

— “Seni sevmemden sana ne?” (Wenn ich dich liebe, was geht’s dich an?)

Âşıkların ayık ve uyanık olanı böyle diyemez! Diyeni ise, sevgilinin gelip cevabı kulağına fısıldamasını bekler. Sarhoşken veya uyuyorken…

Cevabı hatırlayıp hatırlamamanın hiçbir önemi yoktur.

Aşkın iki tarafı yoktur çünkü.

Dücane Cündioğlu

Yazının tamamına linkten ulaşabilirsiniz.


Kaynak:http://yenisafak.com.tr/yazarlar/DucaneCundioglu/seni-sevmemden-sana-ne/19740